EDİTÖRDEN

Asya Çağı’nın Müjdesi: Ekolojik Uygarlık


Dünya Meteoroloji Örgütü’nün Küresel İklim Durumu 2020 raporuna göre, 2019 ve 2020’de sera gazı salımı artmaya devam etti. Rapora göre, iklim değişikliğinin en kötü etkilerinin yaşanmaması için ortalama küresel sıcaklığın, sanayi devrimi öncesindeki seviyesinin en fazla 1.5°C ila 2°C üzerinde bir noktada sabitlenmesi gerekiyor. Bunun için de önümüzdeki on yıl içinde sera gazı salımında çok ciddi bir azalma olması şart.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bu raporun sunuş yazısında şunları belirtmektedir: 
“Bu, küresel sera gazı salımlarını 2030 yılına kadar 2010 seviyelerine göre %45 azaltmak ve 2050 yılına kadar net sıfır salıma ulaşmak anlamına geliyor. Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için zaman hızla tükeniyor. Şimdi daha fazlasını daha hızlı bir şekilde yapmamız gerekiyor.”1

Durum bu, çözüm ise ortada: Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş; tarım, hayvancılık ve su yönetiminde köklü dönüşümler; biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi, yeşil yatırım, yeşil finans ve yeşil mimarinin teşvik edilmesi… Başka bir seçenek bulunmamaktadır. Tüm bunlar, insan ve doğa arasındaki uyumun yeniden sağlanmasını temel alan bir yapısal dönüşümü gerektirmektedir. Aynı zamanda sadece tek tek ülkeler düzleminde değil, ülkeler arasındaki işbirlikleri vasıtasıyla kamusal yatırım ve planlamayı zorunlu kılmaktadır. 

İnsanlığın ulaştığı bilimsel ve teknolojik ilerlemeler; küresel ısınma, iklim değişikliği, su kaynaklarının kirlenmesi ve tükenmesi, gıda güvenliğine ilişkin sorunlar gibi yerküremizin geleceğini tehdit eden birçok sorunun üstesinden gelmeyi sağlayabilecek düzeye ulaşmıştır. Ancak bilim ve teknolojinin özel çıkarın hizmetinde olduğu hakim neoliberal anlayışa göre, bu sorunların çözümü için adım atmak kârlı bir yatırım değildir.  

Son 2 yıldır devam eden COVID-19 salgını süresince tekrar bilinçlere kazınan gerçek şudur ki, emperyalist-kapitalist sistem, insanlığın hem bugününü hem de geleceğini bütün boyutlarıyla tehdit etmektedir.

Doğayı ve insanlığı tahrip ederek bu sonucu yaratan neoliberal sistemin merkezlerinde de bu konu tartışılmaktadır. Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab tarafından Mayıs 2020’de tanıtılan ve “Büyük Sıfırlama” kavramıyla ifade edilen önerinin özü, “kapitalizmi iyileştirmek” kavramıyla açıklanmıştı.2 

Dünya Ekonomik Forumu’nun önceliği kapitalizmi makyajlayarak sürdürmektir. Ama bunun insanlığın geleceğini kurtarmakla uzaktan yakından ilgisi yoktur. 
Bugün, yerküremizin ve insanlığın hem mevcut sorunlarını çözmek hem de geleceğini kurtarmak için gerekli olan çözümler dünyadaki ekonomik büyümenin motoru olan Asya’dan yükselmektedir: Kamusal çıkar, dayanışmacılık, paylaşarak gelişme, toplumculuk ve milli devletler arasında eşitlik temelinde işbirlikleri! 

Sürdürülebilir kalkınma hedefinin en önemli bütünleyeni olarak yeşil kalkınma modeli de Asya’dan yükselmektedir. Çin, bu konuda ilan ettiği planlamaya uygun olarak önemli başarılar kazanmıştır. Benzer şekilde, Kuşak ve Yol Girişimi’nde kilit ülkelerden biri olan Türkiye, bu konuda kuvvetli bir irade sergilemektedir. 

Önceki dönemden farklı olarak, artık dünyanın geleceğine ilişkin yönelimleri Çin ve diğer gelişmekte olan ülkeler belirlemeye başlamaktadır. Çin ve Türkiye gibi ülkelerin öncülüğünde yükselen Asya Çağı, aynı zamanda yeni bir uygarlığın kapısını aralamaktadır: Endüstriyel uygarlıktan farklı olarak, insan ve doğa arasında uyumu merkeze yerleştiren Ekolojik Uygarlık!

FİKRET AKFIRAT
Genel Yayın Yönetmeni

1- Dünya Meteoroloji Örgütü, DMÖ. (2020). The state of the global climate 2020. https://public.wmo.int/en/our-mandate/climate/wmo-statement-state-of-global-climate adresinden alındı.
2- Dünya Ekonomik Forumu. (2020). The great reset. https://www.weforum.org/great-reset/ adresinden alındı.
 

İçindekiler

Öz

Mevcut makale şu sorulara yanıt aramaktadır: Çin’in gündeminde hangi çevresel sorunlar bulunmaktadır? Çin, maruz kaldığı yakıcı çevresel sorunlara nasıl bir yaklaşım geliştirmiştir? Çin’in çevre politikaları hangi yönde gelişmektedir? Süreç izleme yöntemi üzerine kurulu bu incelemenin sonuçlarına göre Çin, maruz kaldığı ciddi çevresel yıkımın bilincinde bir şekilde, çevre sorununu, bir “beka sorunu” olarak benimseyip kendi milli güvenlik stratejisinin merkezine yerleştirmiştir. Çin, çevre sorununa sistemli bir yaklaşım getirerek “ekolojik uygarlık” önerisini “ekolojik emperyalizmin” karşısına dikmiştir. Ancak Çin, ekolojik uygarlık inşasının henüz başındadır ve kat etmesi gereken daha uzun bir yolu vardır. Özet olarak söylenebilir ki Çin’in ekolojik uygarlık inşasında attığı ilk adımlar; bütün dünyaya örnek olan ve ASEAN, Yeşil İpek Yolu, Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi mecralardaki uluslararası işbirliği sayesinde gelişmekte olan dünya ile paylaşılan, birbiriyle iç içe geçmiş ve hala sürmekte olan üç farklı çevresel devrim ile ilerletilmektedir: Temiz enerji devrimi, yeşil tarım devrimi ve sürdürebilir kentleşme devrimi. Çin, yeşil finans alanında dünya lideri haline gelmiştir. Sürdürülebilir mimari alanında, dünyada Kanada’dan sonra en güçlü ülke olarak sivrilmiştir. Dünyadaki eko-kentlerin %43’ünden fazlasının Çin’de olduğu düşünüldüğünde, Çin’in küresel eko-kent hareketi içinde de liderlik pozisyonuna kavuştuğu anlaşılmaktadır. Çin kentleri, dünyanın en kirli kentleri sıralamasında ilk sıradaki yerlerini Hindistan ve Pakistan gibi ülkelere bırakmaya başlamıştır. Ayrıca bu kentlerden bazıları, dünyanın en büyük kanalizasyon arıtma sistemine sahip kentleri olarak parmakla gösterilmektedir. Yeşil kentleşme olgusu ile ilgili bir diğer önemli husus da Çin’in dünyanın en büyük elektrikli araba ve bisiklet pazarı haline gelmesidir. Tabii, aynı zamanda dünyanın elektrikli otobüs üretim ve tüketiminin merkezi olarak Çin’in dünyanın en uzun metro sistemlerini geliştirdiği toplu taşımacılık alanında da benzer bir başarı söz konusudur. 2013 yılından itibaren Çin’in toplam enerji tüketiminde kömürün payını büyük çabalarla gözle görülür şekilde düşürmesi ile toplam enerji tüketiminde yenilenebilir kaynakların ağırlığının artması, sürdürülebilir enerji devriminin sadece bir parçasıdır. Bununla birlikte Çin, temiz enerjiye en fazla yatırım gerçekleştiren ülke olarak isminden söz ettirmeye başlamıştır. Bugün Çin, dünyanın en büyük rüzgâr, güneş ve hidroelektrik sistemine sahip durumdadır. Çin, sadece benimsediği yeşil ürün standartları ve sertifikalı organik tarım arazilerindeki artışlar ile öne çıkmamaktadır. Dünyanın en geniş üçüncü organik tarım yapılan tarımsal arazisiyle yeşil tarımın dünya liderleri arasına girmiştir.

Anahtar Kelimeler:  Ekolojik uygarlık; eko-kentler; eko-tarım; enerji devrimi; yeşil finans

Öz

Xi Jinping: Birlikte çalışarak ekonomik kalkınma ile ekolojik korumayı dengelemeli, koordine etmeli ve doğa ile insanın uyum içerisinde yaşayabileceği, müreffeh, temiz ve güzel bir dünya inşa etmenin bir yolunu bulmalıyız.

Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in 30 Eylül 2020 Çarşamba günü, Birleşmiş Milletler (BM) Biyoçeşitlilik Zirvesi’nde yaptığı konuşmanın tam metnini** dikkatinize sunuyoruz:

Öz

Mevcut makale, ekolojik uygarlığın inşası yolunda Türkiye’nin iklim değişimi sorununa yaklaşımını bütünsel bir perspektiften incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede; ‘Türkiye, iklim değişikliği sorununu nasıl algılamaktadır?’, ‘Bu soruna yönelik ne gibi çözüm önerileri getirmektedir?’, ‘Türkiye’nin iklim değişikliğine yönelik algısı ve siyaset önerileri nasıl en güncel halini almıştır?’ soruları ele alınmıştır. İki kısımdan oluşacak makalede, bu sorulara yanıt bulmak için betimsel istatistiki inceleme ile desteklenecek şekilde niteliksel içerik analizi gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin iklim değişimine yönelik stratejisini bütünlüklü olarak anlamanın yolunun Stratejik Planlar’dan ve 5 Yıllık Kalkınma Planları’ndan başlayarak iklim değişimi ile ilgili stratejiler, eylem planları ve temel raporları birlikte ele almaktan geçmektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin iklim değişimi yaklaşımını, esas olarak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sürdürülebilir bir çerçeveye oturtma misyonu şekillendirmektedir. Bununla birlikte iklim değişimine karşı mücadelenin bütün Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile eşgüdümlü bir şekilde yürütülmesi yoluyla başarıya ulaşabileceği anlayışı geliştirilmiştir. İnceleme altına alınan belgeler, aynı zamanda kamusal çabaların özel sektör ve sivil toplum işbirliği ile ilerletilebileceğine yönelik bir bilinci yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin, çevre ve gelecek nesiller arasındaki bağın “yeşil büyüme” yolunda güçlendirilmesi gereğini kavramış olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu yolda, kamu kuruluşları arasında eşgüdümün ilerletilmesi ile kurumsal, finansal ve teknik kapasitenin yükseltilmesinin esas olduğu saptanmıştır. Son olarak, inceleme altına alınan belgelerde yer alan sürdürülebilir enerji, enerji verimliliği ve temiz enerji teknolojilerine yönelik vurgular; Türkiye’nin iklim değişimine yönelik stratejisinin bütünlüklü bir kavrayışını sağlamak adına, enerji stratejisi ve eylem planları konusundaki temel resmî belgelerin de dikkate alınmasının gerektiğini göstermektedir. Bu alanda yapılan kurumsal, finansal ve teknik kapasiteyi yükseltme çabalarının ise ilk meyvelerini vermiş olduğu gözlemlenmektedir. Yoğun devlet destekleri sayesinde Türkiye, temiz enerji teknolojisi kapasite ve üretiminde dünya devlerinin arasına katılmıştır.

Anahtar Kelimeler:  Çevre siyasası, iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma, temiz enerji, Türkiye,

Öz

Bu çalışmada, biyokütleden elektrik, ısı ve biyoyakıt üretiminin, eko-uygarlık çağında önemli bir bileşen olduğunun altı çizilmektedir. Tarlada akaryakıt üretimi ve bu üretimin yapıldığı alandaki Ağaç Altı Ziraat uygulamasının, “Negatif Karbon Salımı” hedefine yönelik olarak, eko-uygarlık çağını karakterize eden İklim Değişikliği olgusu ile mücadelenin çok etkili bir aracı olduğu vurgulu biçimde ifade edilmektedir. Biyoyakıt üretimi ve “Karbon Yutağı” işlevini bir arada yerine getirmek üzere, Tarla Ormancılığı /Ara Ziraat /Enerji Tarlaları konusu, çalışmanın esas temasını oluşturmaktadır. Bu uygulamalar vasıtasıyla, atmosfere sera gazı salımı azaltılırken, aynı zamanda, atmosferde birikmiş bulunan mevcut sera gazlarının da azaltılması öngörülmektedir. Bu sayede, küresel ısınma ve bundan kaynaklı ikilim değişikliği olgusunun tek sorumlusu olan mevcut egemen düzenin aşılarak, ekolojik uygarlığın kurulması yolunda, “Negatif Karbon Salımı” hedefine yönelik adımların atılması mümkün olacaktır..

Anahtar Kelimeler:  Ara ziraat, enerji tarlası, karbon yutakları, negatif karbon salımı, tarla ormancılığı

Öz

Bu makale iki tür karbondioksit gazı salımını tanımlamaktadır. Birinci tür, fosil yakıtların dahil olduğu endüstriyel süreç, elektrik üretimi ve ulaşım gibi kaynaklardan ve çiftlik atıklarından kaynaklanan doğrudan salımlarla ilgilidir. Şimdiye kadar belirtilmeyen ve dikkat edilmeyen ikinci tür, doğrudan fosil yakıtlar dahil olmasa bile, herhangi bir süreçte arz ve talep arasındaki ekserji uyuşmazlığıyla ilgilidir.

Ekserji, herhangi bir enerji miktarı veya akışı için yararlı iş potansiyelidir. Bu makale, enerji arzı ve enerji talebi arasındaki (ekserji) uyumsuzluklar nedeniyle iklim acil durumu ve karbondioksit salımları arasında doğrudan bir bağlantı sunmaktadır; bu, yapılı çevrede uygun tasarım, kontrol ve sistem seçimi ile en aza indirilebilir. Bu tür neredeyse önlenebilir ekserji uyumsuzluklarının, fosil yakıt kullanımından kaynaklanan doğrudan salımlar kadar önemli olduğu ve bu tür yıkımların, güneş ve rüzgar enerjisi sistemleri dahil yeşil enerji sistemlerinde de gerçekleştiği gösterilmiştir. Makale ayrıca, ikinci tür salımların birinci tür doğrudan salımlar kadar iklim acil durumundan (küresel ısınma) sorumlu olduğunu da açıklamaktadır. Rüzgar enerjisiyle ısıtılan ev hakkında bir örnek verilmiş ve sahada fosil yakıt kullanılmamasına rağmen salımlardan sorumlu olduğu gösterilmiştir. Daha sonra bu makale, salım aşımları ile ek pandemi riski arasında doğrudan bir bağlantı kurmuş ve bu ek pandemi risklerinin çoğundan binaların sorumlu olduğunu tartışmıştır.

 

Anahtar Kelimeler: CO2 salımı, COVID-19, iklim acil durumu , küresel ısınma, salgına dayanıklı bina

Öz

Lambsdorff, A.G. (2021).

Wenn elefanten kämpfen:

Deutschlands rolle in den kalten kriegen des 21. Jahrhunderts.

Berlin: Propyläen Verlag.

DOMINIK PIETZCKER**