EDİTÖRDEN
NATO savaş dayatırken, Gelişen Dünya İşbirliği, Kalkınma ve Barış arıyor
NATO, 1949 yılında 12 ülkenin katılımıyla Atlantik ittifakının temel askeri örgütü olarak kurulmuştur. Soğuk Savaş sonrasındaki genişleme dalgasıyla üye sayısı 2023 Nisan itibarıyla 31’e ulaşan İttifak’ın beş stratejik konseptinden sonuncusu, 30 Haziran 2022’de kabul edilmiştir. Bu yeni konseptin ayırt edici özelliği NATO’yu küresel bir örgüte dönüştürmenin alt yapısını oluşturmaktır. Konsept’e göre, Soğuk Savaş dönemindeki “komünizm tehdidi”nin yerini bugün Rusya, Çin ve onlarla birlikte davrananlar almıştır. Hem ABD’nin ulusal güvenlik belgesinde ve hem de NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti’nde dünyada demokrasi ve otokrasi arasında cepheleşme olduğu iddia edilmektedir. Buna göre, Atlantik İttifakı ve müttefikleri “demokrasi cephesi”nde yer alırken, Rusya ve Çin’in başını çektiği devletler “otokrasi cephesi” içinde gösterilmektedir. ABD ve NATO’nun penceresinden, bunların dışındaki ülkelerdeki yönetimlerin, “otokrasi” mi “demokrasi” mi olduğunu belirleyen ölçüt, Atlantik İttifakı ile birlikte davranıp davranmadığı olmaktadır. Sonuç olarak bu cepheleşmeye göre, dünyanın geri kalanı karşı tarafta yer almaktadır.
Dünya çok kutuplulaşırken, başta Avrupa olmak üzere hem müttefiklerine hem de bütün dünyaya ABD tek kutup olma iddiasını dayatmaktadır. Bu dayatma, müttefiklerinin de nesnel çıkarlarına aykırıdır. ABD liderliği tek kutupluluğu ve dolar hegemonyasını korumak için NATO’yu, küresel çapta faaliyet gösteren bir savaş aygıtına dönüştürmeyi amaçlamaktadır. NATO ve diğer ortaklıkları ile birlikte Atlantik İttifakı, “demokrasi/insan hakları” vb. bahanelerle ülkelerin içişlerine karışmakta, ekonomik tahakküm ve savaşı dayatmaktadır. Buna karşılık, BM’nin ana sözleşmesine göre hareket eden ulusal devletlerin çıkarı barış ve işbirliği doğrultusundadır. Nitekim Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın gelişen dünya ülkeleri nesnel çıkarları gereği işbirliğine yönelmektedir.
Bu durum, uluslararası alanda birbiriyle mücadele halindeki iki stratejinin karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bir yanda Atlantik’in hegemonyacılık ve savaş dayatması bulunmaktadır. Bunun karşısında ise, gelişen dünya devletleri, hegemonyacılığa karşı milli devletlerini güçlendirmeyi esas alarak dünyada barışçı bir düzeni savunmakta ve karşılıklı saygı ve içişlerine karışmama ilkesine uygun bir şekilde, ortak kalkınma, paylaşarak gelişme temelinde aralarında işbirliği kurmaktadır. Gelişen dünyanın adım adım inşa ettiği ve insanlığın ortak çıkarını gözeten bu inisiyatif ağırlığını giderek daha fazla ortaya koymaktadır.
FİKRET AKFIRAT
Genel Yayın Yönetmeni