EDİTÖRDEN

Büyük Devrimci Mustafa Kemal Atatürk, İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde, dünyanın yeni çağda nasıl şekilleneceğini şu sözlerle vurgulamıştı: “Doğudan şimdi doğacak güneşe bakınız. Bugün günün nasıl ağardığını görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.”*

20. yüzyılın başı, Doğu’nun emperyalizme karşı başkaldırısının ve zaferlerinin başlangıcıydı. 21. yüzyılda ise Batı Asya’dan, Uzak Asya’ya ve Güney Amerika’dan Afrika’ya kadar gelişmekte olan ülkeler adil bir uluslararası düzen talebiyle ayağa kalkıyor.

Doğu gelişip ve ilerlerken, Batı daralıyor ve geriliyor. Asya ile Avrupa, Akdeniz üzerinden de Afrika bağlantısıyla üç kıta arasında bir köprü olan Türkiye, binlerce yıllık devlet mirası ve büyük kültür birikimiyle bu yeni düzenin inşasında anahtar rol oynayacak ülkedir. Türkiye, bu potansiyeli harekete geçirecek koşullar ve olanakların da ortaya çıktığı bir dönemi yaşıyor.

Türkiye, sadece Çin ile değil aynı zamanda Asya’nın geri kalanıyla, Afrika ve Güney Amerika ile 21. yüzyılın İpek Yolu’nda, Kuşak ve Yol Girişimi’nde (KYG) buluşuyor. Yükselen Asya’da onurlu yerini almaya başlayan Türkiye, Avrupa ülkeleri ve ABD ile eşit ilişkiler kurma olanağına kavuşuyor.

Ortak refah ve paylaşarak gelişme hedefleriyle öne çıkan KYG, katılan ülkelere sağladığı ekonomik yararın ötesinde, dünya düzenini şekillendirmeye aday yeni tür bir işbirliği modelini geliştiriyor.

BRIQ, Asya’dan, Afrika’ya, Latin Amerika’dan, Avrupa’ya; akademisyenleri, araştırmacıları, yazarları, sanatçıları, karar vericileri ve iş dünyasını bu fırsat ve zemini tartışmaya davet ediyor. BRIQ, gelişen dünyanın uluslararası adil düzen kurma çabasına, Türkiye’deki entelektüel birikimin öncü konumlarda katkı sunabilmesini sağlayacak bir platformdur. BRIQ, Türkiye’nin olduğu kadar gelişmekte olan diğer ülkelerin de sesi ve soluğu olacaktır.

İddialıyız. Çünkü Türkiye’ye ve insanına, gelişen dünyanın insanlık birikimine güveniyoruz.

FİKRET AKFIRAT
Genel Yayın Yönetmeni

* Mustafa Kemal Atatürk, 26 Mart 1933, Mısır Büyükelçisi Ahmet Remzi’ye Söyledikleri, (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.26, s.144; Dünya, 20 Aralık 1954, Numara: 1007, s.1,7)

İçindekiler

Öz

George H. W. Bush’un yaklaşık 30 yıl önce gerçekleştirdiği “Yeni Dünya Düzeni” çağrısından beri dünyada pek çok şey değişmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Soğuk Savaş sonrasındaki liderliği, küresel istikrar yaratmada başarısızlığa uğramakla kalmamıştır; aynı zamanda sosyoekonomik eşitsizliklerin küresel ölçekte keskinleşmesine yol açmıştır. Tabii bu durum, çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya çıkışını büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Siyaset biliminde “dünya düzeni” kavramı, meşruiyetini uluslararası işbirliğine yönelik birtakım adalet ölçütlerinden alan bir küresel yönetişim sistemini anlatır. Mevcut makale, John Rawls esinli bir adalet felsefesinin bakış açısından dünya düzeni kavramını yeniden ele almayı önermektedir. Bunu gerçekleştirirken amaç, ABD merkezli dünya düzeninin temel adalet meselelerine yönelik bugüne kadar nasıl bir yaklaşımda bulunduğunu ve aynı zamanda kurulu dünya düzenine karşı yükselen yeni alternatiflerin benzer meseleleri Amerika sonrası bir bağlamda nasıl değerlendirdiğini anlamaktır. Makale, süreç analizi yöntemini kullanarak üç bölümden oluşan bir sav ileri sürmektedir. İlk olarak ABD’nin liderliği, küresel yönetişimin ana değerleri olarak karşılıklılık ve karşılıklı güven ilkelerini korumada başarısızlığa uğramıştır. Bunun yerine, gelişmekte olan ülkeler daha adil bir dünya için alternatif değer ve ilkeler öne sürmede başı çekmeye başlamıştır. İkinci olarak ABD’nin liderliği, uluslararası kalkınmaya engel olma pahasına neoliberalizm ve askeri müdahalecilik gibi sömürücü ve zora dayalı pratiklere başvurmayı sürdürmektedir. Gelişmekte olan ülkeler ise barışçıl ve sürdürülebilir insani kalkınma pratiklerini öne çıkarmaktadır. Üçüncü ve bütün bunlara bağlı olarak ABD’nin liderliği, kendi oluşturduğu kurumsal düzenlemelerdeki krizin önünü alamamaktadır. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerin alternatif küresel yönetişim kurumları yaratmasına koşut ilerlemektedir.

Anahtar Kelimeler: adalet; askeri müdahalecilik; dünya düzeni; küresel yönetişim; neoliberalizm; uluslararası işbirliği

 

 

Öz

Eskinin “Ezilen Milletleri” şimdi hayatın her alanında Atlantik Sistemi’ne seçenek oluşturan bir gelişme süreci yaşamaktadır. Ekonomik mücadelenin başını Çin Halk Cumhuriyeti çekerken, Batı Asya’da ön saflarında Suriye, Türkiye, Rusya ve İran’ın yer aldığı bir silahlı mücadele sürmekte ve bütün bunlar siyasal düzlemde Avrupa’ya da, Atlantik Sistemi’ne karşı giderek güçlenen merkezkaç kuvvetleri olarak yansımaktadır.

 

 

Öz

Kuşak ve Yol’un amacı; ülkeler arasında kurulacak bağlantıları öne çıkarmak, pragmatik işbirliğini derinleştirmek, insanlığın yüz yüze bulunduğu çeşitli sorunlar ve zorluklarla başa çıkmak üzere birlik ve dayanışma ruhunu oluşturmak ve karşılıklı yarar ve birlikte gelişme sağlamaktır. Kuşak ve Yol ile, ilk günden bu yana; karşılıklı danışma (istişare), ortak gelişme ve kazanç paylaşımını içeren küresel bir yönetim felsefesini savunarak açık bir dünya ekonomisi kurulması yolunda somut adımlar atılmıştır.

Öz

Bu makale, kapitalizmin tarihinde küresel güç sistemlerini yönlendirmiş başlıca ülkelerin hangi politik-ekonomik stratejiler izlediği ve bu stratejilerin dünyadaki güç ilişkilerini nasıl şekillendirdiği sorusu etrafında şekillenmiştir. Buradaki amaç, politik-ekonomik etkenlerin küresel güç sistemlerinin sürekliliğine etkisini anlamak ve böylelikle bugünün koşullarında en başta Çin Halk Cumhuriyeti inisiyatifinde şekillenen yeni güç ilişkilerinin gidişatına dair birtakım kestirimlerde bulunabilmektir. Bunu yaparken, jeopolitik ekonomi kuramının penceresinden ve bileşik karşılaştırma yöntemi ile süreç analizi aracılığıyla bir incelemeye girişilecektir. Mevcut çalışmada; (neo)sömürgeciliğe dayalı, zayıf ülkelerin gereksinimlerini gözetmeyen, ekonomik krizlerin sık yaşanmasını önleyemeyen ve doğası gereği saldırganlaşan tek kutuplu güç sistemlerinin uzun vadede istikrarsızlığa mahkûm olduğu İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri üzerinden örneklenmektedir. Bireysel olarak ülkelerin çok kutuplu sistemde sağlıklı bir şekilde var olabilmesinin ön koşulu; ulus devletleşmeye ağırlık verilmesi, seçili stratejik sektörlerde bağımsız bir Ulusal Yenilik Sistemi’nin yaratılması ve buna uygun bir eğitim sisteminin kurulmasıdır. Zayıf ülkeler, bu ön koşul karşılanmadan çok kutuplu sistemden tam olarak faydalanamayacaktır. Almanya, Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler bu temel ön koşulu örneklemektedir.  Çalışma aynı zamanda, günümüz modern dünyasının çok kutuplu küresel güç sistemi ile devam edeceği ve lider ekonomilerin güler yüzlü ekonomi, politik ve sosyal stratejiler üzerinden çevre ekonomilerle stratejik ortaklıklar kuracağını; Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kuşak ve Yol Girişimi Projesi’nin gerçekte güler yüzlü stratejiler ve karşılıklı çıkar prensipleri doğrultusunda kurgulandığını; ancak bu projeye dahil olmak isteyen diğer ekonomilerin de ne istediklerini ve neye ihtiyacı olduklarını belirledikten sonra bu projeye dahil olmaları gerektiğini vurgulamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Çin; çok kutuplulaşma; dünya sistemi; küreselleşme; tek kutupluluk

Öz

Çalışmanın temel amacı; Kuşak ve Yol Girişimi’nin genel işbirliği çerçevesi, ilkeleri, öncelikleri ve araçları ile Çin’in ve Türkiye’nin bu girişimdeki konumunu incelemektir. Bu kapsamda ele alınacak konular, Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili alanlarda hazırlamış olduğu resmî belgeler ışığında incelenecektir. Her iki devletin de Kuşak ve Yol Girişimi’ne bakışını yansıtan söz konusu belgeler arasında şu ikisi öne çıkmaktadır: Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu, Dışişleri Bakanlığı ve Çin Halk Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı’nın teklifi ile Devlet Konseyi’nin 28 Mart 2015 tarihli onayı altında çıkarılmış olan Kuşak ve Yol Girişimi Eylem Planı; T.C. Ticaret Bakanlığı Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu tarafından 2019 yılında hazırlanan “Türkiye’nin Kuşak ve Yol Girişimi’nde Konumlandırılması” raporu. Makale, yöntemsel olarak içerik analizi tekniğine dayanmaktadır. Analiz sonuçlarına göre Çin, Kuşak ve Yol Girişimi ile yeni bir dış dünyaya açılma süreç inşa ederek kendisini dünya ekonomik sistemine daha da bütünleştirmeyi amaçlamaktadır. Türkiye ise, Kuşak ve Yol Girişimi’nde aktif bir rol alarak kendi diplomasisine bölgede ve dünyada daha geniş bir hareket alanı kazandırabileceğinin farkındadır. Türkiye’nin Girişim’in erken aşamalarında aktif olarak rol almaması durumunda, sonrasında Girişim’de etkin bir konuma sahip olmasının zorlaşacağını söylemek mümkündür.

 

Anahtar Kelimeler: Avrasya; Çin; İpek Yolu; Kuşak ve Yol Girişimi; Türkiye

Öz

Kuşak ve Yol Girişimi, Ortadoğu’nun temel sorunlarını çözme fırsatı sağlayabilir mi? Çin’in Ortadoğu’da yapıcı bir rol oynamasında itici güçler, fırsatlar ve zorluklar nelerdir? Bu makalenin cevap vermeye çalışacağı temel sorular bunlardır. Çinli akademisyenler, Kuşak ve Yol Girişimi henüz öne sürülmeden önce “Batı’ya yönelik stratejiyi” kapsamlı olarak tartışmışlardı. O zamanlar bu strateji ABD’nin “Asya Pasifik’te Yeniden Dengeleme Stratejisi”ne karşı bir önlem olarak belirmişti. Ancak, Kuşak ve Yol Girişimi altında Çin Ortadoğu ülkeleriyle arasındaki etkileşimi güçlendirmeye de çalışmaktadır; bu da, Batı Çin’in (Sincan, Kansu vb.) gelişimini teşvik etmenin, Çin’in dış dünyaya açılmasını daha da desteklemenin, Avrasya bağlantısının daha da hızlandırılmasının ve küreselleşmenin daha da güçlendirilmesinin önemli bir yolu olacaktır. Kuşak ve Yol Girişimi, Batı’dan gelen ciddi eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır. Fakat aslında, bu girişimin ne İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Marshall Planı ne de Çin’in komplolarıyla herhangi bir ilgisi bulunmaktadır. Bu girişim jeopolitik bir araç değil, pratik bir işbirliği platformudur. Ortadoğu, Kuşak ve Yol Girişimi’nin stratejik yol haritasında bulunan önemli bir bölgedir. Bölgesel istikrarın sağlanması, Çin’in denizaşırı stratejik çıkarlarıyla uyumludur. Son olarak Çin, suya girmeden yüzmeyi asla öğrenemez. Bu sorunun üstesinden gelmek için gereken uygulama sürecine katılarak, uluslararası çatışmaları yönetme deneyimini artırabilir ve çeşitli karmaşık uluslararası anlaşmazlıklarla başa çıkma yeteneğini geliştirebilir.

 

Anahtar Kelimeler: Kuşak ve Yol, Türkiye, Ortadoğu, küreselleşme, jeopolitik

Öz

Maddi çıkarların çatışması bir noktadan sonra aşılabilir fakat yüzyıllar içinde birikmiş manevi karşıtlıkları aşmak, gerici fikirleri, ön yargıları yıkmak o kadar kolay olmamaktadır. Bunun için ihtiyaç duyulan araçlar kültür ve sanatın olanakları içinde aranmalıdır.