EDİTÖRDEN

Çok kutuplu dünyada
Kuşak-Yol ve Türk Devletleri Teşkilatı

Çok kutuplu dünyanın ayırt edici özelliklerinden birinin, giderek güçlenen ve bölgesel düzeyden küresel ölçeğe doğru etki alanını genişleten bölgesel işbirliği platformları olduğu söylenebilir. Kuşkusuz ekonomik, siyasi ya da askeri ilişkiler temelinde ülkelerin bir araya geldiği bölgesel oluşumlar çok kutuplulaşma öncesinde de vardı. Fakat bu dönemde, Atlantik hegemonyacılığının, doğrudan dahil olarak ya da vekil olarak kullandığı devletler aracılığıyla bu örgütleri yönlendirebildiği bilinmektedir. Günümüzde Atlantik’in özellikle ekonomide ve yüksek teknolojide üstünlüğünü kaybetmesi, hegemonyacılığın da gerilemesine neden olan bir ortam yarattı. Çok kutupluluk ile şekillenen bu zemin, gelişen dünya devletlerinin artık kendi çıkarlarını gerçekleştirmelerini sağlayacak bölgesel işbirliği platformlarının yolunu açtı. Küresel ölçekte BRICS, Asya’yı kapsamakla kalmayıp Belarus üzerinden Avrupa’ya da uzanan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Latin Amerika’da Amerika Halkları için Bolivarcı İttifak (ALBA) ve Güney Amerika Ulusları Birliği (UNASUR) ve son olarak Afrika’da Sahel Devletleri İttifakı ivme kazanmıştır. Bu gelişmelere koşut olarak, daha önceki dönemden kalan bölgesel platformlar da hegemonyacılığın tahakkümünden kurtuldukça bölge ülkelerinin kendi çıkarlarına odaklanabilmesine olanak sağlamaktadır. 2019 yılında Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) kurulması da çok kutuplu dünya zemininde ortaya çıkan bir gelişmedir.

Nesnel olarak bugün küresel düzeyde ortaya çıkan cepheleşmede, ABD önderliğindeki Atlantik cephesi ile başta Asya’nınkiler olmak üzere, Afrika ve Latin Amerika’nın milli devletleri karşı karşıya bulunmaktadır. Bu küresel cepheleşmede Atlantik’in en önemli hedefi dünyadaki hegemonyacılığın güç kaybetmesinde belirleyici olan Asya’nın yükselişini durdurmaktır. Bu çabada iki önemli yoğunlaşma alanı, Batı Asya ve Orta Asya olarak görünmektedir.

Öte yandan, Çin’in önerdiği, gelişen dünya ülkelerinin ortak kalkınmasını, paylaşarak gelişmesini ve ortak refahını hedefleyen çok taraflı işbirliği platformu Kuşak ve Yol Girişimi (KYG) açısından her iki bölge de stratejik bir konumda bulunmaktadır. 11’inci yılını doldurmak üzere olan KYG kapsamında ulaştırma ve enerji koridorları Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerin üzerinde olacaktır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın ve üyelerinin KYG içinde üstleneceği etkin rol, uluslararası alanda önemli değişikliklere yol açma potansiyeline sahiptir.
Türkiye, Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleriyle hem Diyalog Ortağı olarak bulunduğu ŞİÖ’de hem de Türk Devletleri Teşkilatı’nda birliktedir. Bu cumhuriyetler aynı zamanda ŞİÖ’de Rusya, Çin, İran ve Hindistan ile ortaklık içindedir. Ayrıca Rusya ile Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nde ve Avrasya Ekonomik Birliği’nde, Çin ile de KYG kapsamında işbirliği halindedir.

Atlantik’in hedefinde yer alan ama yanında tutmaya çalıştığı Türkiye’nin, sadece ekonomide değil uluslararası siyasette de Rusya, Çin ve İran ile günümüzde daha fazla netleşen kader birliği, Türk Devletleri Teşkilatı’nı Asya’da bir köprü haline getirebilir. TDT’nin bölge ülkeleriyle ortaklaşan politikalar izleyerek güçlenmesi, Atlantik hegemonyacılığını zayıflatır. Bu durum, sadece Türkiye’nin değil Rusya’nın, Çin’in, İran’ın da elini güçlendirir. Bu, TDT'nin kaderleri ortak olan Asya ülkelerinin beraber sahipleneceği bir örgüt haline getirilmesiyle sağlanacaktır.

FİKRET AKFIRAT
Genel Yayın Yönetmeni

İçindekiler

Öz

Avrupa’da uzun süredir devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ve Ortadoğu’daki İsrail-Hamas çatışmasıyla birlikte değişen dünya düzeninde “Küresel Doğu” yükselişe geçmiştir. Çin, Japonya ve Güney Kore’nin temsil ettiği Doğu Asya ülkeleri; Endonezya’nın temsil ettiği Güneydoğu Asya ülkeleri; Hindistan ve Pakistan’ın temsil ettiği Güney Asya ülkeleri; Kazakistan’ın temsil ettiği Orta Asya ülkeleri; Suudi Arabistan, İran ve Türkiye’nin temsil ettiği Batı Asya ülkeleri ve Rusya’nın temsil ettiği Kuzey Asya ülkeleri bir güvenlik, siyaset, ekonomi ve medeniyet ağı oluşturmuştur. ABD hegemonyasından çok kutupluluğa geçiş sürecinde kendini tarihsel olarak tanımlama siyaseti yükselişe geçerken, Asya ülkeleri milliyetçilik ve stratejik özerklik konusunda uyanışa geçmiştir. Küreselleşmenin durgunluğu ve liberal ekonomik büyümenin eksikliği, Asya ülkeleri için komşuluk diplomasisini en önemli öncelik haline getirmiştir. Böylece “Küresel Doğu” ülkeleri, modernleşmenin temel yolu olarak yukarıdan aşağıya demokratik dönüşüm yerine aşağıdan yukarıya ekonomik kalkınmayı benimseyerek çevre ve yarı-çevreden dünya sahnesinin merkezine taşınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Çin, Küresel Batı, Küresel Doğu, Küresel Güney, Orta Asya.

Öz

Makale, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle Orta Asya’nın artan jeopolitik önemini ve bu bölgede bağımsızlığını kazanan devletlerin (Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan) ve Kafkasya’daki Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ın uluslararası rolleri üzerindeki etkilerini tartışmaktadır. Bu devletler, enerji kaynakları, ticaret yolları ve güvenlik konularında büyük güçlerin çıkar çatışmalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) bu yeni jeopolitik ortamda nasıl önemli bir aktör haline geldiği incelenmekte ve teşkilatın Orta Asya ve Kafkasya’daki ekonomik işbirliği, kültürel birlik, güvenlik ittifakları ve stratejik ortaklıklar üzerindeki etkisi ele alınmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin liderlik rolü ve TDT’nin gelecekteki olası rolü vurgulanmaktadır. TDT’nin ana hedefleri arasında siyasi ve güvenlik işbirliğinin güçlendirilmesi, ekonomik ve enerji alanlarında işbirliğinin artırılması, terörizmle mücadele ve bilgi paylaşımı yer almaktadır. Orta Koridor ve TANAP gibi projeler, bölgedeki ticaret ve enerji akışını desteklemektedir. Teşkilatın, Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi ile uyumlu çalışmaları, ekonomik gücünü artırmaktadır. Ancak, TDT’nin genç bir örgüt olması ve uluslararası tanınma düzeyinin düşük olması, ekonomik ve siyasi farklılıklar gibi zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Gelecekte, TDT’nin bölgedeki diğer büyük güçlerle nasıl bir denge sağlayacağı önemli bir soru olarak durmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Asya, Jeopolitik, Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Kimliği.

Öz

“Geçen 20 yıl boyunca Türkiye, Batı’nın ve Avrasya’daki çeşitli güç merkezlerinin çıkarlarını dengeleme politikası izlemekte oldukça başarılı olmuştur. Ancak uluslararası gerilimler arttıkça, Türkiye er ya da geç stratejik tercihini yapmak zorunda kalacaktır. Batı, önemli stratejik alanlarda bağımsız bir devlet olarak Türkiye’nin çıkarlarını hesaba katmaya hazır olmadığını defalarca göstermiştir. Suriye’de ABD ve bazı Avrupa ülkeleri, ülkenin kuzeydoğusundaki ayrılıkçıları açıkça desteklemekte, ABD Ortadoğu’daki durumla ilgili olarak tamamen İsrail’in yanında yer almakta ve Batı’nın da Türkiye karşıtı bir tutum takındığı Kıbrıs sorunu AB entegrasyonu bağlamında çözümsüz kalmaktadır. Şu ana kadar Rusya da Çin de, TDT’nin politikalarının dostane olacağından emin değil. ABD’nin askeri-politik müttefiki olarak Türkiye’nin, TDT ülkelerinde ABD etkisinin yayılmasına ve TDT’nin kültürel-ekonomik bir örgütten askeripolitik bir örgüte dönüşmesine katkıda bulunup bulunmayacağına dair endişeler var. Bununla birlikte, eğer TDT Rusya, İran ve Çin’in Türk devletlerinin artan bütünleşmesine ilişkin endişelerini giderecek adımlar atarsa bu sorun büyük ölçüde hafifletilebilir. Bunu yapmak için, bu devletlerin liderlerini TDT’nin çalışmalarına dahil etmek gerekli olacaktır. Yakın gelecekte Türkiye Avrasya’da egemen bir güç merkezi mi yoksa Batı politikasının bir aracı mı olacaktır? Türk Devletleri Teşkilatı’nın geleceği ve TDT’nin Avrasya’daki diğer entegrasyon projeleriyle ilişkileri buna bağlıdır.”

Öz

Kıbrıs’ta adil, gerçekçi, pratik ve sürdürülebilir bir çözüme Kıbrıs Rum liderliğine uluslararası camia tarafından bunca yıldır otoritesini, egemenliğini ve gücünü aşarak verilen sanal statüyle değil, adadaki mevcut gerçekliklerle, yani iki egemen devlet arasında yapılandırılmış bir işbirliği ilişkisinin kurulmasıyla ulaşılabilir. Bu “kazan-kazan” durumu, sadece Ada’nın Türk ve Rum kesimlerine birçok siyasi ve ekonomik kazanım sağlamakla kalmayacak aynı zamanda Doğu Akdeniz ve ötesindeki sorunların çözümünde katalizör görevi görecektir. KKTC, tüm kurum ve kuruluşları ile Türk Devletleri Teşkilatı’nın faaliyet gösterdiği her alanda yer almak ve ilişkileri geliştirmek arzusundadır. KKTC’nin Ercan Havalimanı, Gemikonağı Limanı ile uluslararası alanda tanınan Gazimağusa Limanı’nın Türk Devletleri Teşkilatı açısından çeşitli fırsatlar yarattığına inanmaktayız. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na üyeliğiyle Türk dünyası ve Akdeniz arasındaki bağlantı kurulmuştur. Orta Koridorun geliştirilmesine yönelik çalışmalarda Türk Devletleri Teşkilatı’nın da aktif bir rol alması bizim açımızdan da büyük önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kardeş Limanlar Programı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Orta Koridor, Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Dünyası 2040 Vizyonu.

Öz

Orta Asya’daki “Yeni Büyük Oyun” bağlamında, Türkiye, İkinci Dağlık Karabağ Savaşı ile oluşturulan “Türk liderliği” imajından yararlanmış, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesi gibi fırsatları değerlendirerek Türk dili konuşan devletlerin bütünleşme sürecinde liderlik görevi üstlenmiştir. Türkiye’nin yeni süreçteki bu gayreti, stratejik özerkliği daha fazla vurgulayan konumlanmasının bir tezahürüdür. Bu süreçte, Türkiye’nin birincil avantajı yumuşak gücüdür; temel yaklaşımı ise ikili ortaklıkların yanında çok taraflı işbirlikleri geliştirmektir. Ana odağı enerji ve ticaret işbirlikleri üzerinde kalmaktadır. Pan-Türk işbirliği, Rusya, Çin ve İran gibi dış güçlerin farklı değerlendirmelerine tabidir. Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) Avrasya jeopolitik dinamikleri üzerindeki etkisi, büyük güçlerin jeopolitik rekabetinde bir piyon olarak kullanılmaktan kaçınma yeteneğine bağlı olacaktır.

Anahtar Kelimeler: bölgesel bütünleşme, çok taraflı işbirliği, Orta Asya, Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı.

Öz

Dünyadaki tarım topraklarının %0.8’ine sahip olan Türkiye, toplam küresel tarımsal üretimin %1.2’sinden fazlasını üretmektedir. Tarımdaki tüm iddialı ülkeler gibi Türkiye de teknolojiyi ve bilgiyi daha fazla kullanarak tarımsal üretimde artışa gitmektedir. Tarımsal ürün ticareti de gittikçe önem kazanmakta ve bütün ülkeler tarımı gelecek açısından stratejik bir alan olarak görmektedir. Ürün çeşitliliği, verimlilik, toprak yapısı, üretim kapasitesi, gıda işleme sanayisiyle küresel tarım ekonomisinde önemli aktörlerden olan Türkiye bu iddiasını daha da ileriye taşıma amacını sürdürmektedir. Dünyanın en büyük 10’ncu tarım ülkesi olarak Türkiye, bulunduğu jeopolitik konumu nedeniyle küresel ve bölgesel sorunların da, fırsatların da tam merkezinde bulunuyor. Bu durum öncelikle tarımda kendine yeterlilik durumunu ortaya çıkarırken, bölgede özellikle de Türk Dünyası coğrafyasında da öncü olma misyonunu ortaya çıkarmaktadır. 2020 yılı itibarıyla 50 milyar Amerikan dolarına (USD) yaklaşan tarımsal üretimini 2050’de 270 milyar USD civarına yaklaştırmayı hedefleyen Türkiye küresel tarımda yedinci sıraya yükselebilecek bir potansiyel sergilemektedir. Bu gelişmeler Türk Dünyası üyesi ülkelerin birlikte olması ile ortaya çıkacak sinerjiden dolayı daha da fazla artış gösterebilecektir. Burada tarımda bölgesel işbirliğine gidilmesi ile küresel anlamda büyük bir güç ortaya çıkabilecek ve her ülke kazanacaktır. Türkiye burada aktif bir oyun kuruculuk görevini de yerine getirme durumuna çaba harcayacaktır.

Öz

2053 yılına kadar sera gazı salımlarını azaltarak küresel ısınmayı 1.5°C’ın altında tutabilmek, bu doğrultuda CO2 gazının atmosferdeki derişikliğini de 280 ppm’a (parts per million) indirebilmek için çeşitli önlemler alınmaktadır. Batı, sınırda karbon vergisi, karbon ticareti gibi gerçek temellere dayanmayan ve sonuç vermeyecek dayatmaları tüm ülkelere ülkemize, Türki Cumhuriyetlere ve tüm doğu ülkeleri de dahi olmak üzere uygulamaya koymaya çalışmaktadır. Avrupa Birliği’nin karbonsuzlaşma girişimlerinde tutarsızlıklar önemli boyutlara ulaşmaktadır. Batı’dan gelecek en büyük tehdidin temelinde Türki Cumhuriyetler ve istisnalar dışındaki gelişmiş büyük ülkeler hariç (Çin ve Hindistan gibi, Rusya Federasyonu zaten şu anda orantısız yaptırımlara maruz bırakılmaktadır) Asya ülkelerinin temel ekonomilerinin tarım, hayvancılık, madencilik ve yarı mamul üretiminden ibaret olması yatmaktadır. Aslında AB ülkeleri bizlere ara mamul olarak muhtaç durumdadırlar. Bu bir kozdur. Son mamul sanayisine geçerken bunu da optimize etmemiz gerekir. Tüm bu zorlukları aşabilmek için de bir dizi sürdürülebilir önlemlerin alınması ve kuşak yol sınırlarının korunması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: karbonsuzlaşma, karbon piyasası, karbon salımı, Türki Cumhuriyetler, yeşil dönüşüm.

Öz

Afrika’nın uluslararası alanda stratejik konumu giderek önem kazanırken, geleneksel ve yeni ortaya çıkan Afrika güçlerinin uluslararası katılımı sıklaşmakta ve rekabet yetenekleri güçlenmektedir. Son yıllarda, Türkiye’nin Afrika’ya stratejik yatırımlarının arttığı görülmektedir. Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkileri, siyasi ve ekonomik temaslar, ticaret, askeri güvenlik işbirliği ve yumuşak güç diplomasisi gibi birçok boyutta önemli ilerlemeler kaydetmiş ve uluslararası toplumun ilgisini çekmiştir. Türkiye’nin Afrika için çok boyutlu stratejisinin ana saikleri, ekonomik çıkar arayışı, stratejik özerklik özlemi ve Türkiye’nin yükselen güç statüsünü vurgulama isteğidir. Gelecekte, Türkiye’nin Afrika stratejisi hem fırsatlar hem de zorluklar barındırmaktadır. Batılı ülkelerden farklı olarak, Türkiye’nin Afrika’ya yönelik çok boyutlu stratejisi ekonomi bazlı, müdahalesiz, eşitliği vurgulamakta ve ayrıntılara daha fazla dikkat çekmektedir. Bu yaklaşım, birçok Afrika ülkesinin halk ve karar vericilerinin desteğiyle karşılık bulmuştur. Bu avantaj ve Türkiye’nin Afrika stratejisinin özgünlüğü, Türkiye-Afrika ilişkilerinin sürdürülebilir gelişimi için de iyi bir temel oluşturmuştur. Ancak, Türkiye’nin Afrika stratejisi, Türkiye’nin iç ekonomik destek kapasitesi, stratejik kararlılık, katılım sınırları ve bölge dışındaki büyük güçlerin rekabeti ve baskısı dahil olmak üzere birçok iç ve uluslararası düzeyde zorluklarla da karşı karşıyadır.

Anahtar Kelimeler: Afrika, çok boyutlu strateji, gelecek beklentileri, motivasyonlar, Türkiye.

Öz

Francis Fukuyama’nın ifade ettiği gibi “Batı evrenselciliği” veya “Batı liberal üstünlüğü” dönemi bocalıyor gibi görünüyor. Yaklaşık 30 yıl boyunca, küresel ilişkiler büyük ölçüde ABD ve çok uluslu şirketler tarafından dikte edildi. ABD’nin ekonomi, finans ve teknolojideki hakimiyetini kaybetme ihtimali, tıpkı Pax Britannica’nın 20. yüzyıldaki düşüşü gibi, daha somut hale geliyor. Hem ŞİÖ hem de BRICS benzer hedefleri paylaşıyor, ancak ŞİÖ Avrasya’ya odaklanırken, BRICS küresel ölçekte faaliyet gösteriyor. Bu kuruluşlar, AEB, ŞİÖ-10, BRICS-10, Kuşak ve Yol Girişimi, CICA ve Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi kuruluşlar BM Şartı’nın ve uluslararası hukukun önemini vurgulamaktadır. Toplu olarak, birleşik bir Avrasya’nın oluşumuna katkıda bulunurlar. 2009 yılında Nahçıvan Deklarasyonu temelinde ortaya çıkan TDT’nin kurulması, Türk halklarını ekonomik, gümrük ve ulaştırma işbirliği, sağlık, eğitim, turizm, tarım, enerji, insani yardım, Müslüman dini kurumlar arasındaki etkileşim ve göç politikası gibi ortak projelerde etkileşim için birleştiren harika bir fikirdir. TDT’nin hedefleri resmi olarak ilan edilmiştir: Türk ülkeleri arasında dostluk ve iyi komşuluğun güçlendirilmesi, bölgede ve dünyada barış ve güvenliğin sağlanması. Bu sıfatla örgüt bölgeye gerçekten çok fayda sağlayabilir.

Anahtar Kelimeler: bölgesel entegrasyon, Çin, TDT, Rusya, Türkiye.