EDİTÖRDEN
Gelişen Dünya Ülkeleri İçin Zorunlu Rota:
Bağımsız, Kamucu, Halkçı Yönetim
Taraftarları ve karşıtlarının, herkesin üzerinde birleştiği gerçek şu: Neoliberal ekonomik sistem iflas etti. Bu sistemin başarısının iki zorunluluğu vardı: Fukuyama’nın “tek kutuplu dünya” hayali ve Milton Friedman’ın “dünyanın düzlenmesi”. Ancak insanlık, 21. Yüzyılın belirleyici gerçeğinin milli devletler olduğunu, büyük mücadelelerle öğrendi. Başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere üretimi olağanüstü geliştiren ulusal ekonomilerin emperyalist sömürüyü kısıtlaması, neoliberalizmin sonunu getirdi. Buna koşut olarak dünyada çok kutupluluğun gelişmesiyle, Atlantik sisteminin çözülmeye başladığı görülüyor. Atlantik sisteminin vaaz ettiği neoliberal programlar, sistemin merkez ülkeleri dahil olmak üzere çıkmaza girmiş durumda. Küresel salgın ve kapanmalar, “piyasanın görünmez el”inin iddiasının yetersizliklerini ve sınırlılıklarını apaçık ortaya koydu. Üstelik serbest piyasa, özel çıkar ve kâr sisteminin, sadece insanların yaşamları açısından değil devletlerin sürdürülebilir bir kalkınmayı gerçekleştirmesi bakımından da nasıl bir çıkmaz yol olduğunu gösterdi.
Bu koşullarda, gelişen dünya ülkeleri, ulusal pazarı koruyan ekonomik politikalarını zorunlu olarak derinleştiriyor. Neoliberalizme seçenek yaratma arayışındaki gelişen dünya devletleri, eşitlik, ortak yarar ve paylaşarak gelişme temelinde uluslararası işbirliğini ilerletme çabalarına ağırlık vermeye başlıyor. Ulusal sınırların ortadan kaldırılmasını hedefleyen neoliberal küreselleşmeciliğe karşı mücadele eden milli devletler üstünlüğü elde etme yolundadır.
Dünya nüfusunun yaklaşık beşte birine sahip olan Çin’in, 1949’da Mao Zedung önderliğindeki devrimden bu yana geçirdiği 70 yılda, inişleri ve çıkışlarıyla gerçekleştirdiği başarı, isabetli şekilde “mucize” olarak tanımlanıyor. Çin’in başarısının sırrı ise, bağımsızlıkçı, kamucu, halkçı bir yönetim anlayışı ve merkezi planlamada yatıyor.
Türkiye de, 1980’lerde benimsenen neoliberal ekonomik programın yarattığı sorunlardan kurtulmak için; yatırım, üretim ve istihdamı esas alan bir ekonomik modeli önüne koymuş durumda. Üstelik, Türkiye’nin geçmiş tecrübesi, bu çabada en büyük dayanaklardan birini oluşturuyor. Atatürk önderliğindeki Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi’nin ardından Türkiye’nin gerçekleştirdiği ekonomik kalkınmanın sırrı da tıpkı bugünkü Çin mucizesiyle aynı formüle dayanıyor: Devletin merkezi rolde bulunduğu, planlamaya dayanan, kamucu, halkçı bir devlet yönetimi, emek seferberliği, kamu yatırımları, kamu-özel ortaklıkları, üretim ve istihdam. Çin, bu modelin 21. Yüzyılda gelişmiş bir örneğini uygulayarak başarı kazanıyor.
Bu iki model, hem Türkiye hem de gelişen dünya ülkelerinin kalkınması, milli pazarlarını koruması ve milli devletini güçlendirmesi açısından zorunlu rotayı ortaya koyuyor: Bağımsız, kamucu, planlamaya dayalı, halkçı yönetim!
***
Çin’de uluslararası ekonomi alanında önde gelen akademisyenlerden Dünya Politik Ekonomi Derneği (WAPE) Genel Sekreteri Ding Xiaoqin, BRIQ Danışma Kurulu’na katıldı.
BRIQ 2. yılının sonunda iki ayrı uluslararası indekste taranmaya başlandı. BRIQ, Citefactor’ün yanısıra, bu sayımızdan itibaren akademi ve bilim dünyasında prestijli Index Copernicus’ta yer almaktadır.
Türkiye’nin seçkin aydınlarından BRIQ Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Sencer İmer hayatını kaybetti. Yakınlarına, dostlarına ve Türk akademi dünyasına başsağlığı diliyoruz.
FİKRET AKFIRAT
Genel Yayın Yönetmeni