EDİTÖRDEN

Afrika’da yükselen insanlık

Dünyanın, uluslararası sistem açısından yeni bir dönüm noktasında olduğu konusunda genel bir mutabakat bulunmaktadır. Hegemonyacılık mı kazanacak, yoksa gelişen dünyadaki milli devletlerin öncülüğünde daha adil bir uluslararası ilişkiler sistemi oluşturma davası mı? Bu bakımdan, Atlantik hegemonyacılığına karşı mücadele eden devletlerin, kendi aralarında kurdukları işbirliği platformlarını alternatif bir düzen için çekim merkezi haline getirebilmeleri belirleyici önem taşımaktadır. Yeni düzenin inşasında, somut başarılara ulaşılmasını sağlayacak yeterliliğe ve kapsayıcılığa sahip alternatif mekanizmaların kurulması gerekli görülmektedir.

İlk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz 21. yüzyıla Asya şimdiden damgasını vurmuştur. Artan nitelikli işgücü, yüksek teknolojide ulaştığı düzey, bilimsel atılımlarla genişleyen bilgi birikimi ve büyüyen ekonomisi ile başta Çin olmak üzere Asya’nın başarıları gıpta ile izlenmektedir.
Asya bu yükselişinde yalnız değildir. Güney Amerika’nın yanı sıra, zengin doğal kaynakları, genç işgücü ve göreceli olarak istikrarlı büyüme yönelimiyle, Afrika da ayağa kalkmaktadır. Halihazırda, yeni uluslararası düzenin en önemli girişimlerinden biri olan BRICS’te Güney Afrika Cumhuriyeti (GAC), öncü bir rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra, yüzyıllardır sömürülen Afrika ülkelerinde Batı işbirlikçisi iktidarlar son yıllarda teker teker yıkılmaktadır. 1960’larda bağımsızlıklarına kavuşan Afrika ülkelerinde, 2010’larda başlayan ikinci bağımsızlık rüzgârı hem kıtayı hem de sömürgecileri sarsmaktadır. Mali, Burkina Faso ve Nijer’deki iktidar değişiklikleriyle işbaşına gelen yönetimlerin, Batı tahakkümüne karşı geliştirdiği ortak irade Afrika’nın tamamında bağımsızlıkçı cereyanın güçlenmesini sağlamıştır.

Kurulduğu dönemde Bağlantısızlar Hareketi’nin başını çeken Afrika devletleri Asya’yla işbirliğine yönelirken, Asya’da Atlantikçi kuvvetlerle boğuşan devletler de Afrika ile yakınlaşmaktadır. Çin, Rusya, Türkiye, İran ve Hindistan’ın Afrika ile çeşitli alanlardaki ortaklıkları hızla gelişmektedir. Bunun yanında, Batı karşısında giderek daha özerk politikalar izlemeye başlayan Suudi Arabistan gibi devletlerle genişleyen işbirliği, Afrika devletlerinin yeni sömürgecilikten kurtulma savaşında önemli katkılar yapmaktadır. Tek kutupluluğu sona erdiren bölgesel işbirlikleri rüzgârı Afrika’yı da kucaklamaktadır.

Bu gelişmeler, kıta ölçeğinde olduğu kadar dünya genelinde de dengeleri değiştiren sonuçlara yol açmaktadır. Batı tahakkümünün kırılması, Afrika’daki zenginliklerin Afrika halklarının yararına kullanılması için imkân sağlamakta, aynı zamanda emperyalist müdahaleler nedeniyle engellenen güney-güney işbirliğini kolaylaştırmakta, böylece bütün tarafların yararına olumlu sonuçlar yaratmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Afrika’nın yeni sömürgeciliği alt etmesi, sadece Afrika’daki devletlerin değil, aynı zamanda gelişen dünya ülkelerinin tamamı açısından bir ortak amaç haline gelmektedir. Gelişen dünyadaki devletlerin, neoliberalizme ve küreselleşmeciliğe karşı kurtuluş savaşı Afrika’da yükselmektedir.
21. Yüzyıl’ın sadece Asya değil Afrika yüzyılı olacağı görülmektedir.

***

Bu sayı ile dört buçuk yaşına giren BRIQ, yeni bir atılım başlatıyor. Dergimiz ilk sayısından itibaren Türkiye’de Türkçe ve İngilizce olarak basılıyordu. Bu sayıdan itibaren dergimizin matbaada baskısı sadece Türkçe olacak. İngilizcesini ise e-dergi olarak yayımlayacağız. Web sitemizde BRIQ’in Türkçesini ve İngilizcesini e-dergi olarak bulabilirsiniz. BRIQ’i Çince, Arapça, Farsça, Rusça, İspanyolca, Fransızca dillerinde de e-dergi olarak yayınlamak için çalışmalar başladı. BRIQ’i Kuşak ve Yol Girişimi’nde yer alan ülkelerin başlıca dillerinde yayımlanan bir dergi haline getirmek için yola çıkmış bulunuyoruz. Okurlarımızın katkısı ile bu büyük görevi yerine getirmeyi umut ediyoruz.

Fikret AKFIRAT
Genel Yayın Yönetmeni

İçindekiler

Öz

Bu çalışma, Afrika’nın yeni sömürgecilik sistemine karşı mücadelesindeki çağdaş dönüşümleri tarihsel bağlamı içinde aydınlatmayı amaçlamaktadır. Özellikle, eski Fransız sömürgesi Afrika ülkelerinde mevcut yönetim değişimlerinin arkasındaki dinamikleri incelemektedir. Afrika’nın sömürgeleştirilme süreci ve bağımsızlık mücadelesi dört bölümde ele alınacaktır: Sömürge dönemi, siyasi bağımsızlık süreci, neo-sömürgecilik faaliyetlerinin ortaya çıkışı ve Afrika uluslarının İkinci Bağımsızlık Savaşı olarak adlandırılabilecek emperyalizmden kurtuluş mücadelesi. Şüphesiz, sömürgecilik insanlık tarihinin en karanlık sayfaları arasında yer alır. Kapitalizmin yükselişi sürecinde yeni pazarlar ve zengin topraklar bulma bakımından, daha önce el değmemiş Afrika kıtasının zenginlikleri sömürge güçleri için stratejik bir öneme sahipti. 1880’lerde sömürge fetihleri hızlandı ve 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde, neredeyse tüm Afrika toprakları dönemin sömürge güçleri arasında bölüşülmüştü. Klasik sömürge dönemi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra devam etti ve Afrika 1960’larda siyasi bağımsızlığını kazandı. Ancak, Afrika’nın dünya sahnesindeki konumu, sömürgeci devletler tarafından dayatılan bağımlılık anlaşmaları yoluyla yeni bir sömürü çerçevesi içinde sürdürüldü. 1960’larda başlayan bu yeni sömürgeciliğe karşı direniş sıklıkla işgaller, askeri darbeler ve katliamlarla yanıtlandı. 21. yüzyılda, siyasi ve ekonomik güç dengesi önde gelen emperyalist devletler olan Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa aleyhine değişmiştir. Özellikle Çin gibi Avrasya ülkeleri, ulusların bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı göstererek ve barışçıl işbirliği çerçevesinde yeni bir anlayış önererek, Afrika’da artan bir etki göstermeye başlamıştır. Bu durum, tam bağımsızlık için mücadele eden Afrika güçlerini yeniden dünya sahnesine çıkması için uygun bir ortam sağlamıştır.

Anahtar Kelimeler: Afrika, Bağlantısızlar Hareketi, de Gaulle, Yeni Dünya, yeni sömürgecilik.

Öz

Afrika düzleminde, son 20 yıl içerisinde, güç merkezlerinin Kızıldeniz ve Yemen Denizi’nde askerî varlık bulma veya askerî varlıklarını artırma çabasına girdikleri görülmektedir. Kızıldeniz ve Yemen Denizi, kendi içinde kopmaz bir işbirliği ve güç birliği mantığıyla hareket eden emperyalizm ile kıtasal çıkarlarını bölgesel çıkarlara feda etme çizgisinden kurtulamayan Asyalı güç merkezlerinin gerilimli kesişim alanına dönüşmüştür. Kritik su yolu özelliği ile jeopolitik güç alanı niteliğindeki bu bölgede Afrika, yüzyıllardır kendi çıkarlarını koruyamamıştır. Bu yazı ile, “Afrikalı çözüm yolları” arayan Afrika’ya, dünya geleceğini şekillendirecek Afro-Asya ekleminde neler yaşandığı konusunda dikkat çekmek ve başta Afrika olmak üzere kendisine güvenli bir gelecek arayan mazlum dünyaya Kızıldeniz ve Yemen düzleminin anahtar rolü anlatılmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Afrika Boynuzu, Bab el-Mandeb Boğazı, Cibuti Üsleri, deniz haydutluğu, Kızıldeniz.

Öz

Bu makale, Çin’in küresel bir güç olarak yükselişinin çeşitli Afrika ülkeleri üzerindeki etkisini incelemekte ve temel bir mekanizma olarak “küresel kamu malları” vasıtasıyla kalkınmayı nasıl teşvik ettiğine yoğunlaşmaktadır. Küresel kamu malları, tüm dünya yurttaşlarına yönelik faydalı mal ve hizmetler olarak tanımlanabilir. Makale, masaüstü literatür taraması yöntemini kullanarak, 2000’den 2023’e kadar Çin’in küresel kamu malları olarak adlandırılabilecek büyük girişimlerini süreç izlemesi yoluyla derinlikli bir şekilde incelemektedir. Öne çıkan girişimler arasında Çin-Afrika İşbirliği Forumu, Kuşak ve Yol Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi, Küresel Medeniyet Girişimi ve Afrika Boynuzu’nda Barış ve Kalkınma Görüşü bulunmaktadır. Bu girişimler; uygun fiyatlı kamu kredileri, hibeler, yardımlar, ticari finans kuruluşlarından kredi fonları, özel yatırım ve finansman fonları gibi mekanizmaları kullanarak ve Afrika’ya yönelik doğrudan Çin yatırımlarını teşvik ederek Afrika’nın bir kalkınma merkezi haline gelmesinde kilit rol oynamıştır. Buna rağmen, Çin’in özellikle küresel kamu malları sağlayarak Afrika’da etkisini artırması, Afrika’nın geleneksel Batılı ortaklarından kaynaklanan çeşitli tepkileri beraberinde getirmiştir. Çin’in Afrika’yı sözde bir “borç tuzağına” sürüklediği iddiaları ve diğer hayal ürünü suçlamalar sıkça yinelenmektedir. Sonuç olarak bu makale, Çin ve Afrika ülkeleri arasındaki işbirliğinin evrilen dinamiklerini kamu malları yaklaşımı çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Afrika, borç tuzağı, Çin, kamu malları, neo-sömürgecilik.

Öz

Fas’ın 1991 ateşkesini 13 Kasım 2020’de ihlal etmesi ve yıllarca bölge halkının kendi kaderini tayin etmesine yönelik referandumu engellemesi üzerine Frente POLISARIO, kendini savunma hakkını kullanmak zorunda kaldığını ve bu nedenle kurtuluş mücadelesine yeniden başladığını açıkladı. Sonuç olarak Batı Sahra Bölgesi, iki taraf arasında Fas’ın Batı Sahra’daki yasadışı askeri duvarı boyunca devam eden ve yoğunlaşan askeri çatışmalarla açık bir savaş alanına dönüştü. Fas’ın 1991 ateşkesini ihlali, sadece BM barış sürecine son vermekle kalmamıştır; aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrarı tehlikeye atma potansiyeline de sahiptir. Bir kez daha, BM Güvenlik Konseyi, Fas’ın yeni saldırganlık eylemleri karşısında sessiz kalmıştır. Uluslararası toplum ve özgür dünya önünde duran soru şu şekilde özetlenebilir: Kuzey Afrika’da “güç caiz kılar” kuralının ve zor kullanma mantığının hakim olmasına izin verip, Fas’ın Batı Sahra’nın bazı bölgelerindeki askeri işgaline dokunulmaz bir şekilde devam etmesine göz mü yumulacak, yoksa uluslararası ilişkileri yöneten kurallara inanç, güvenilirlik ve düzenin korunmasında kritik olan uluslararası hukuk ilkelerini savunup, böylece Sahra halkına kendi kaderini tayin etme ve bağımsızlık haklarını özgürce ve demokratik bir şekilde kullanma şansı mı verilecek? Kendi kaderini tayin etme ve bağımsızlığa yönelik devredilemez hakları uygulamaya koyup Sahra halkının egemen iradesinin özgür, gerçek ve demokratik bir şekilde ifade edilmesi sağlanarak uluslararası hukuk ilkelerini savunmak ve Batı Sahra’nın sömürgecilikten kurtarılmasını gerçekleştirmek var olan tek seçenektir.

Anahtar Kelimeler: Batı Sahra, kendi kaderini tayin hakkı, Polisario Cephesi, Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti, sömürgeciliğe karşı mücadele.

Öz

“Avrupa ülkelerinin Afrika üzerindeki sömürgeci tavırlarının etkisi azalmaya başlayınca bu kıtada etkin olmak isteyen devletler Afrika’da farklı bölgelerde etkinlik alanları oluşturmaya başladı. Afrika ile temas kurmak için birçok ülke Türkiye’ye göre daha erken davrandı. Türkiye 2008 yılı başında Afrika’daki diplomatik temsilcilik ağını genişletmek üzere çalışmalara başladı. Bu çalışmalar sayesinde 2009’da yeni elçilikler açıldı. Şu anda Türkiye’nin Afrika’da 44 ülkede temsilciliği bulunmaktadır. Çin, ABD ve Fransa’nın ardından Türkiye, kıtada en fazla temsilciliği bulunan ülkeler arasındadır. Türkiye’nin Afrika politikası 2005 yılından itibaren belirginleşmiştir. Günden güne gelişen Türkiye-Afrika ilişkilerini, Türkiye’nin Asya ile Avrupa arasındaki konumunu Afrika ile dengelemesi olarak anlamak mümkündür. Ayrıca Afrika ülkeleri Türkiye için önemli ihracat pazarlarını oluşturmaktadırlar. Türkiye menşeli şirketler Afrika’da tekstil ve gıda sanayi ile demir-çelik ve ağır sanayide kıtanın en büyük tesislerini kurup işletiyor, hatta büyük döviz girdisi sağlıyorlar. Son bir asırda Afrika’da kullanılan resmi diller, para birimleri, sosyo-kültürel ve ekonomik hayat biçimleri birçok yönüyle Batı tarafından şekillendirilmiş ve hala tesirini sürdürüyor. Bunları yok saymak veya değiştirmenin zaman alacağı ortadadır. Afrika ülkelerinin Çin, Rusya, ABD veya Hindistan’ı kabul ederek onların eksenlerine girmeleri kolay değil. Türkiye Afrika’da Avrupa ile karşıt bir çizgide olmak yerine içinde bulunulan şartların uygunluğuna göre hareket etmektedir.”

Öz

“Moskova, ABD ve Avrupa’nın sömürgeci başkentlerinin aksine, karşılıklı yararı ve eşit işbirliğini hedeflemektedir. Afrikalı ortaklarımıza değer veriyoruz ve onlarla eşit düzeyde iletişim kuruyoruz. Rusya, Afrika ülkelerine buyurgan bir biçimde siyasi, ekonomik, toplumsal olarak herhangi bir değerler sistemi dayatmamaktadır. Rusya ve Afrika, başka bir deyişle Avrasya ve Afrika coğrafyaları, ekonomik açıdan birbirini mükemmel bir şekilde tamamlamaktadır. Dünya görüşü açısından bakıldığında, Avrasyacılar ve Pan-Afrikacılar Batı’nın yeni sömürgeci emellerine karşı mücadele etmektedirler ve bu nedenle doğal müttefiktirler. Örneğin, Burkina Faso ve Mali, Fransa’nın yörüngesinden çıktıktan sonra Rusya, Türkiye ve Çin ile ortaklıklar geliştirmektedir. Türkiye Afrika’da bu alanda Rusya ile rekabet etmemektedir. Potansiyellerimiz birbirini tamamlayıcı niteliktedir; rekabet etmek için değil ama faaliyet alanlarımızı karşılıklı olarak belirlemeye yönelik çalışabiliriz. Aynı zamanda uluslararası arenada, uluslararası örgütlerde ve BM’de, birbirimizi ve Batı kontrolünden kurtulmaya çalışan Afrikalı müttefiklerimizi destekleyebiliriz. ABD ve müttefiklerinin emperyalist hegemonyasını ancak birlikte zayıflatabilir ve dünya halklarına çok kutuplu bir uluslararası ilişkiler mimarisi içerisinde egemen bir kalkınma şansı verebiliriz.”

Öz

Bu makalede, Çin’in Nijerya’daki yatırımlarının sosyoekonomik etkilerinin incelenmesi hedeflenmektedir. Özellikle bu yatırımların Nijerya ekonomisi üzerindeki uzun vadeli etkinliklerine yoğunlaşılacaktır. Ayrıca, Çin’in küresel ekonomik genişlemesinin Çin-Nijerya ilişkileri ve ayrı ayrı her ülke için muhtemel sonuçlarını anlamaya yönelik mevcut literatüre katkı sağlamak amaçlanmaktadır. Nijerya, enerji, ulaştırma ve telekomünikasyon projeleri dahil olmak üzere, Çin finansmanından büyük faydalar sağlamış bir ülkedir. Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) yoğun ilgi gösteren ve bu sayede önemli yatırımlar çeken ülkelerden biridir. Gelişmekte olan ve Afrika’nın en büyük ülkesi olan Nijerya’nın, ekonomik büyüme ve bölgesel bütünleşme adına KYG fırsatlarından yararlanırken, ulusal çıkarlarını koruyup egemenliğini sürdürmesi önemlidir. Bununla birlikte, Çin yatırımlarının sağladığı teknoloji transferi ve diğer faydalar ile toplumsal kalkınma arasında denge kurulması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Çin, işbirliği, kalkınma, Nijerya, yatırım.

Öz

Jeostratejik konumu, nüfus potansiyeli, yeraltı ve yerüstündeki eşsiz nitelikteki zenginlikleri ile Afrika, çok kutuplulaşma sürecinde dünyada öne çıkıyor. Afrika, bütün dünyada yabancı yatırımlar ve ticaret için büyük bir potansiyel pazar olarak daha fazla dikkat çekmektedir. Afrika kıtası, COVID-19 pandemisinden itibaren hızlanan ekonomik büyümesi, genç ve dinamik nüfusu, büyüyen tüketici kitlesi ve karşılıklılık ilkesiyle hareket etmeyi bekleyen devlet yöneticileri ve iş insanlarıyla yeni ortaklarıyla çalışmayı dört gözle beklemektedir. Afrika, dünya mineral rezervlerinin yaklaşık %30’u, petrol rezervlerinin %12’si ve doğalgaz rezervlerinin %8’ini barındırmaktadır. Dünya altın rezervlerinin %40’ına ev sahipliği yapmakla birlikte dünyanın en büyük kobalt, elmas, uranyum ve platin rezervlerine sahiptir. Nadir toprak elementi yataklarının %30’u da Afrika’da bulunur ve bu durum kıtayı yarı iletkenler, pil ve yeşil enerji gibi stratejik yüksek teknoloji endüstrileri için merkezi bir kaynak haline getirmektedir. Ayrıca işlenebilir tarım arazilerinin %65’ine sahip olan Afrika, küresel gıda güvenliği açısından da kritik bir rol oynamaktadır. Türkiye kapasitesi, bilgi ve iş gücü açısından bütün bu alanlarda Afrika’ya hizmet vermekte yeterlidir ve en önemlisi ülkemiz Afrikalı ortakları için bir tercih olarak belirmektedir. Türk hükümeti, bütün şirketleri Afrika’da iş yapmaya, yatırım ve ticaret yapmaya teşvik etmektedir ve kıtadaki konsolosluklarımız ile ticari müsteşarlıklar ellerinden gelen her türlü desteği Türk müteşebbislere sağlamaktadır. Fakat ülkeler arası ikili ticaret anlaşmaları ve gümrük anlaşmalarının geliştirilmesi gerekmektedir.

Öz

Bu makale, Mısır’daki İngiliz işgali sonrası dönemi, Mısır’ın kuruluşunun ilk yıllarındaki Türkiye ile diplomatik ve siyasi ilişkilerine odaklanarak incelemektedir. 1952’de İngiliz işgalinin sona ermesinin ardından Mısır, Cemal Abdülnasır gibi isimlerin önderliğinde önemli bir siyasi ve sosyal dönüşüm aşamasına girdi. Bu dönemde Mısır, dış politikasını yeniden tanımlama ve yeni ittifaklar kurma arayışına girdi. Makale, Osmanlı dönemine kadar uzanan zengin tarihi bağları olan iki ülke Mısır ile Türkiye arasındaki gelişen ilişkileri ele alıyor. Britanya’nın çekilmesinin ardından aralarındaki etkileşimleri karakterize eden diplomatik alışverişleri, anlaşmaları ve işbirlikçi çabaları analiz ediyor. Çalışma, Mısır-Türkiye ilişkilerinin gidişatını etkileyen jeopolitik bağlamı, bölgesel zorlukları ve ortak istekleri ele alıyor. Ana temalar arasında pan-Arabizm ve pan-İslamcılığın diplomatik söylem üzerindeki etkisi, karşılıklı ekonomik çıkarların takibi ve iki ülkenin dış politikasını şekillendiren jeopolitik hususlar yer alıyor. Makale aynı zamanda ilişkilerinin kültürel ve toplumsal boyutlarını da inceleyerek, ortak tarihi ve kültürel yakınlıkların kamuoyu algılarını ve ikili ilişkileri nasıl etkilediğini araştırıyor. Arşiv belgelerinden, diplomatik yazışmalardan ve tarihi kayıtlardan yararlanan bu araştırma, Mısır’ın işgal sonrası dış politikasının inceliklerine ve Türkiye ile kuruluş dönemindeki ilişkilerine ışık tutuyor. Makale, bu ilişkinin siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlarını inceleyerek, bu kritik dönemde Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’nun jeopolitik manzarasını tanımlayan karmaşık dinamiklerin incelikli bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunuyor.

Anahtar Kelimeler: İngiliz Mısırı, Mısır, Mısır’ın bağımsızlığı, Osmanlı Mısırı, Türkiye-Mısır.